Özellikle postmenapozal kadınların menapozdan kaynaklanan sorunları için fitoöstrojenleri inceleyen kaliteli ve kıymetli çalışmalar var. Fitoöstrojenlerin içine dalmadan öncelikle bu konuya eğilmekte yarar var. Zira ana mekanizmalar bu çalışmaların yorumlanması ile daha rahat anlaşılabilir.
En başta şunu aklımızda tutmalıyız; bu izoflavonlara takılan fitoöstrojen ismi östrojen reseptörlerine bağlanma yetenekleri olmasından kaynak almıştır. Ancak fitoöstrojenlerin bir reseptöre bağlanmadan da metabolizmada dahil oldukları süreçler vardır. Böylece etkileri hormon bağımlı (östrojen) ve hormon bağımsız etkiler olarak ikiye ayrılabilir.
Fitoöstrojenler yapı olarak östrojen hormonuna benzerler. Bu benzerlik onlara östrojen etkilerini taklit edebilme imkanı tanır. Sanki vücutta çok östrojen varmış gibi algılanır. Bu da menapozda azalan östrojen düzeylerinden kaynaklanan bazı sorunların aşılmasına yardımcı olur.
İkinci aklımızda tutmamız gereken husus şudur; fitoöstrojenler ilaç değildir, fitobesindir. Bu nedenle bu maddeleri izah ederken herhangi bir hastalığın tedavisine yönelik ifadelerden kaçınılmalıdır. Asıl amaç sağlıklı tüketim alışkanlıklarına katkıda bulunmaktır. Bu nedenle de gerek bilimsel gerekse ticari olarak “herhangi bir hastalığın tedavisi ile ilişkilendirilmesi hem kanuni hem de ahlaki olarak uygun değildir.”
Bu hatırlatmalardan sonra bazı şikayetlerin azaltılması penceresinden şu noktalara göz atmalıyız; peri- ve postmenapozal (menapoz öncesi ve sonrası) şikayetlerin azaltılması, kardiyovasküler sistemin desteklenmesi, kemik ve meme sağlığına katkı sağlanması…
Menapoz dönemi şikayetleri
Her ne kadar plasebo (boş ilaç) gruplarında da yararlı etkiler görülmüşse de, çalışmalara katılan kadınlar genel olarak fitoöstrojenlerden yarar gördüklerini ifade etmişlerdir. Ateş, al basması sıklığı ve şiddeti azalmış ve kişinin konforu artmıştır.
Bitkisel östrojenler pekçok kaynakta bulunmakla birlikte en zengin kaynak soya ve soya ürünleridir. Uzakdoğu’da bu ürünler çok tüketildiği için erkeklerde de bazı östrojenik etkiler ortaya çıkar. Örneğin Uzakdoğu erkeklerinin sesleri ince, vücutları tüysüz ya da az tüylüdür, ancak saçları çok dökülmez. Bu nedenle o coğrafyada saç değil vücut ve kol kılı ektirmek modadır erkekler arasında…
Sonuçlar kabaca günlük 30 mg soya flavonoidi alanlarda bile sıcak basmalarının %50’ye kadar azaldığını göstermiştir. 30 mg Asya tüketim alışkanlıkları göz önüne alındığında ortalamanın altında bir günlük tüketime denk gelmekte ancak Batı toplumları için bilinçli bir tüketim olmadan erişilemeyecek kadar yüksek görünmektedir.
Medya ve ticari dünyanın en çok sevdiği işlerden bir tanesi; abartmak. Elbette görseldeki gibi bir durum yok ve olamaz. Yaşlanma ve menapoz kadın yaşam döngüsünün doğal ve tartışmasız gerçekleri. Ancak bizim amacımız küçük dokunuşlarla, beslenme alışkanlıkları ile ya da ihtiyaç olduğunda alınmak kaydı ile bazı takviyeler ile yaşam konforunu artırabilir miyiz sorusuna yatın bulmak. En doğru ifade ile “sağlıklı yaş almanın” yollarına bilimin ışığını tutmak…
Kardiyovasküler Sağlık
1999 yılında Amerika’nın sağlık otoritesi FDA (Food and Drug Administration) soya proteininin kolesterol düşürücü ve dolayısı ile kardiyovasküler yararlılığını onaylamıştır. FDA bu tür kararları çok kabaca iki nedenle alıyor. Buradaki izah bilimsel değil gözlemseldir; birincisi eğer büyük bir ticari potansiyel yok ise bilimsel veriler öne çıkıyor, ki bu durum biraz buna uyuyor. İkincisi ise “money talks.” Yani FDA tarihinde yeterince inceleme yapılmadan ve veri birikmeden alınmış onlarca karar vardır. Bu tamamen “o kararın” ticari yönü ile ilgilidir. Bizim durumumuz biraz daha birinci kısma uyuyor.
FDA’nın bu kararı almasında Dr. Anderson tarafından yapılan kapsamlı bir çalışmanın etkili olduğu kabul edilir. Bu detaylı incelemenin sonuçlarına göre günlük 47 gram soya proteini alan bireylerde yaklaşık %10’luk bir LDL kolesterol düşüşü elde edilmektedir. Bu düşüşe eşlik eden HDL yükselmesinin de katkısı ile kardiyovasküler risk faktörlerinin olumlu şekilde etkilendiği açıkça görülmektedir.
Soya ve soya ürünleri bizim kültürümüzde çok popüler değil. Ancak tahıllar da fitoöstrojenlerden zengindir. Sıradışı olarak nar, havuç ve elma da listededir.
Yukarıdaki grafik fitoöstrojenler ile kan LDL düzeyleri arasındaki ilişkiyi anlaşılabilir hale getiriyor (2). İncelenen iyi tasarlanmış çalışmalar gösteriyor ki, fitoöstrojenler çoğu çalışmada kan LDL düzeylerini belirli miktarlarda düşürmüş (çizgilerin orta hattan sola kayması). Hemen hemen hiçbir çalışmada da LDL miktarları artmamış (yatay çizgilerin üzerlerindeki noktaların dikey çizginin sağına geçmesi).
Dikkatinizi çektiğini umduğum bir noktayı açıklayarak yazımıza son verelim.
Burada bahsi geçen besinsel öge soya proteinidir. Yani bizzat fitoöstrojenlerden bahsetmiyoruz. Yukarıdaki olumlu etkilerden isoflavonların mı yoksa soya proteini içerisinde bulunan başka bazı unsurların mı etkili olduğunu incelemek için karşılaştırmalar yapılmıştır (3). Bu çalışmalar açıkça göstermiştir ki, kardiyovasküler olumlu etkilerden soya proteini içerisindeki isoflavonlar yani fitoöstrojenler sorumludur.
Devam edeceğiz.